23 Kasım 2013 Cumartesi

Let the games begin!

Cuma günü üstümden kamyon geçmiş gibi hissediyordum. Sabah konsolosluğa vize randevuma gittim, detaylara girmeyeceğim ama fotoğraf mafyası burada da peşimi bırakmadı diyeyim, gerisini sizlerin hayal gücüne bırakıyorum.

Bu vize randevusu işi nedeniyle cuma günü arabayla çıkmak zorunda kaldım ve cuma akşamı İstanbul trafiği de "üstümden kamyon geçmiş" hissiyatımı pekiştirmek için elinden geleni ardına koymadı.

Amaaa, tüm bunlara katlandım ve ödülümü akşam aldım. Çünkü Açlık Oyunları serisinin ikinci filmi Ateşi Yakalamak gösterime girmişti.

Açlık Oyunları serisini bilmeyen varsa kısaca özetleyeyim. Seri bir üçleme. Hikaye belirsiz bir gelecekte geçiyor. Kıyamet sonrası Kuzey Amerika'da Panem diye bir ülke kurulmuş; Panem 13 mıntıka ve bir Kapital'den oluşuyor. Yönetim Kapital'de, totaliter bir rejim hüküm sürüyor.

Her bir mıntıkanın Kapital'in ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir varlık nedeni var, bir mıntıka madencilik yapıyor, bir diğeri tarım, başka biri balıkçılık ya da sanayi gibi.

Mıntıkaların birbiriyle iletişime geçmesi, aralarında ulaşım yasak. Bazı mıntıkalar görece daha iyi durumda olsa da genelde hepsi fakir, sefil hayatlar sürüyor.

Kapital'de ise kelimenin tam anlamıyla zevk-ü sefa hüküm sürüyor. Dış görünüm herkesin en önemli derdi. Haa bir de partilerde çok fazla yedikleri için her şeyin tadına bakamamak gibi bir dertleri var ki bunu da yemek sonrası içtikleri bir içkiyle çözmüşler. Kusmalarını sağlayan bir içki, böylece mide fesadı geçirmeden yemeye devam edebiliyorlar.

Hikayenin başlamasından yaklaşık 74 yıl önce bu mıntıkalar Kapital'e karşı ayaklanıyor. Ayaklanma bastırılıyor, 13. mıntıka yok ediliyor. Ve mıntıka halklarına isyanın bedelini unutturmamak için her yıl her mıntıkadan 12-18 yaşları arasındaki gençler arasında kura ile belirlenen  bir kız ve bir erkek olmak üzere 24 genç Açlık Oyunları' na katılıyor. Oyunlardan sadece bir galip çıkıyor, diğer 23 kişi ölüp de sağ kalmayı başaran bu bir kişi oyunun galibi oluyor.

Distopik bir dünya.

Kitabı okumaya başladığımda tam bir bilimkurgu diye düşündüm, fakat ilerleyip de Oyunlar kısımına gelince dedim ki "Allahım, survivor'ın kitabını yazmışlar" Gerçekten de kitapta tasvir edilen her şey survivor'ın bir kıt üstü. Bir kıt diyorum çünkü henüz survivor'da yarışmacılar kavga falan etseler de birbirini öldürmeleri yasak, Açlık Oyunları'nda ise kazanmanın şartı diğer yarışmacıları öldürmek.

Neyse hikaye emin olun ki benim yazdığımdan daha sürükleyici. Fantastik dünyayı seviyorsanız okumanızı tavsiye ederim.

Bu kadar sürükleyici bir kitabın filmi de aynı derecede sürükleyici oluyor elbette. Özellikle benimki gibi yoğun ve yorucu bir gün geçirdiyseniz ilaç gibi geliyor. Ben seviyorum fantastik dünyayı yaaa.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder