4 Mayıs 2014 Pazar

Roma - 3. gün 1. bölüm

Bu günümüzde ilk durağımız Campo dei Fiori. Pazar günleri hariç her sabah saat 14:00'e kadar burada pazar kuruluyormuş, biz de koşa koşa gittik. Giderken de Aşk Çeşmesi'nin önünden geçip bir kaç foto da çektik.

Campo dei Fiori'deki pazar bir meydanda kuruluyor. Her şeyin tek tezgahı var, bir meyve tezgahı, bir sebze tezgahı, baharat ve makarna tezgahı, peynir ve şarküteri tezgahı var. Bunun dışında şapka, giyim, aksesuar, mutfak eşyaları için de tezgahlar vardı.

Alan olarak küçük değil ama doğruyu söylemek gerekirse Avrupa ve ABD menşeili turistlere "işte biz buna pazar diyoruz" demek için kurulmuş temsili bir pazar. Yoksa pazar dedin miydi benim aklıma şöyle Salı pazarı gibi ucu bucağı görünmeyen, bir tezgahı beğenmedin miydi en az on tane daha aynı malın satıldığı tezgah bulabileceğim, serbest piyasa ekonomisinin hüküm sürdüğü yer gelir.

Haaa gittim de pişman mı oldum, hayır elbette, görgüm bilgim arttı. İşte size pazar görüntülerinden bir kolaj:

Eeee pazara gitmişken alışveriş de yaptım elbet. Makarnaydı, baharattı aldım almasına da tatilin kalan kısmı zehir oldu. Ondan sonra her gördüğüm dükkana girip makarna, karabiber fiyatı soran bir divaneye döndüm. Kendi aldığım fiyattan daha düşüğünü görünce karalar bağlayıp, pahallısını görünce göbek attım.

Fiyat demişken, pazar ne ucuz ne pahallı. Fiyatlar üç aşağı beş yukarı aynı. Özellikle paketli satılan ürünler her yerde satılanlarla aynı markalar. Yani muhakkak alışveriş yapın ya da kesinlikle bir şey almayın durumu yok. Paşa gönlünüz bilir.

İşin en keyifli kısmı o renk ve kokuların arasında gezmek, yorulunca da meydanı çevreleyen kafelerden birinde kahve eşliğinde pazarı seyretmek. Biz de oturduk bir tanesine. Ben kahve içip etrafı seyrederken de beyim çıkardı kitabını okudu, pek entelektüeldir kendisi, sormayın. Ben de bir taraftan bakınırken bir taraftan da blogum için en güzel mizanseni oluşturmaya çalıştım, hakkını yemeyeyim, beyim de yardım etti. İşte sonuç aşağıda:

 Pazardan sonraki hedef Pantheon. Yolda bir ara sokakta şık bir dükkan vitrini ilgimi çekti, hemen yaklaştım, Japon turist gibi foto çekecem, aaaa ne göreyim baklava dükkanı. Ben böyle heyecanla beyime "beeeyyy koş koş baklavacı varmış burada" diye seslenirken bıyıklı mıyıklı bir amca yaklaştı yanıma, ingilizce tatmak isteyip istemediğimizi sordu. Foto çekmek için izin istedim ve vitrinin fotosunu çektim. Adam tekrar içeri girip istersek tadım yapabileceğimizi söyledi. "Kardeş" dedim, "ben Türk'üm. Bırak tatmayı istersen sana bir tepsi baklava yapıvereyim?" Adam sempatiyle gülümsedi, ya da bana öyle geldi. Kendisi Ürdünlüymüş. Öyle ayak üstü konuştuk, sonra biz yolumuza devam ettik.
 
Ve Pantheon...

Valla ben zaten doğa üstü varlıklara falan inanmaya çok meyilliyim, bu seyahatte uzaylıların varlığına bir kez daha ikna oldum. Hadi ben inşaat, teknik konularından pek anlamam, ama beyim bugüne bugün her bir şeyden haberi olan bir mühendistir. Ondan da teyit aldım ki bugünün teknolojisiyle bir Pantheon gibi bir yapının inşa edilmesi çok zormuş. Bakın ona da inanmıyorsanız buyrun Vikipedi'den alıntı "...Bu kubbenin çapı 43 metredir. Bu kadar geniş çaplı bir kubbenin betondan yapılması da o günün teknolojisiyle hala bir soru işaretidir."

Adamlar 118-125 yılları arasında yapmış. Hadi açıklayın bakalım.

Gerçekten çok etkilendik, şimdi fotolara bakıyorum da hiç biri içeride yaşadığımız duyguları ifade etmeye yetmeyecek, o yüzden Pantheon fotosu koymuyorum, zaten internette arama yaparsanız bizim çektiklerimizden çok daha güzelleri var.

Biz turumuza devam edelim.

Pantheon'dan çıktıktan sonra sırtınızı yapıya dönüp tam karşınızdaki sokaklardan sağdakine girerseniz ve dümdüz ilerleyip sokağın bittiği noktada sağa bakarsanız meşhur dondurmacı Giolitti'yi göreceksiniz. Gördüğünüz zaman da sakın üşenmeyin, gidin bir külah dondurma alın, pişman olmayacaksınız.

Elimizde dondurmalarımız, hedefimiz İspanyol Merdivenleri yine başladık sokakları arşınlamaya.

Arkası yarın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder