25 Haziran 2015 Perşembe

İtiraf saati

Seneler önce şu Secret zımbırtısının dünyayı kasıp kavurduğu zamanlardı... Secret'ın etkisiyle olmasa da, benim şu meşhur hamarat-sarışın ve o-kadar-da-hamarat-olmayan-kumral arkadaşlarım da benzer konularla fazlasıyla haşır neşirdi. Gerçi hala öyleler. Bense bu tip konulara biraz mesafeli. Reddediyor değilim ama tamamen de kaptırmıyorum kendimi.

Bir akşam benim evde konsey yapmışız, soğuk bir kış günü, elimizde şaraplar. Bu meşhur ikili bana olayı anlatmaya çalışıyorlar. Aklımda kalanlar: evrene mesaj göndereceksin, kozmik sipariş, kalpten ne istersen o olur...

Kafalar iyi, samimiyetle dinliyorum, anlamaya çalışıyorum.

Bu noktada kafamın çalışma şekliyle ilgili sizleri aydınlatmak isterim: muğlak ifadelerden hoşlanmam, kesin ve kati direktifler beklerim. Mesela yemek tariflerinde en sıkıntı duyduğum konular "aldığı kadar un, göz kararı su" gibi belirsizlik içeren talimatlardır. İşi inada bindireceksek ben o hamura o kadar un aldırırım ki aklın durur, spesifik olsana kardeşim!

Buradan konumuza dönelim. Konumuz evrene mesaj gönderme, kozmik sipariş.

Evren diyince benim aklıma gökyüzü ve uzay geldi haliyle. Hele işin içine kozmik girince dedim ki "tamam bu konu tamamen uzayla ilgili olmalı."

Bir hışım oturduğum koltuktan kalkıp pencereyi açıp kafamı gökyüzüne kaldırıp isteklerimi sıraladım. Bizimkiler şaşkın haliyle, ne yaptığıma anlam vermeye çalışıyorlar. Açıkladım ben de, "evrene mesajımı verdim, kozmik siparişimi yolladım. " Önce birbirlerine baktılar sonra, pencereyi neden açtığımı sordular. "Neden olacak, evrenle arama herhangi bir engel girmesin istedim."

Gerçekten çok ciddiydim, şaka yapmıyordum. O akşam istediğim üç şey de sırayla gerçek oldu. İstediklerim de kıytırık şeyler değildi, hayatımın dönüm noktası olabilecek kadar önemliydi. Öyle veya böyle, evren dileklerimi kabul etmişti.

Kıssadan hisse: Evren beni sever, gerçekten isteyerek ne dilersem gerçek olur. Şanslı bir insanımdır. Bunun için de her gün şükrederim.

"Peki bunlardan bize ne, ne diye anlatıyorsun, hava atmaya mı çalışıyorsun?" dediğiniz duyar gibiyim. Cevap veriyorum: vicdan azabımı rahatlatmak için. İşte itiraf ediyorum: sanırım bu sene yazın gelmemesinin sebebi benim.

Bu sene de YİNE yaz iznimi ağustosun son iki haftası kullanabiliyorum. Dışarıda yaz varken, herkesler tatillere gidip gelirken çalışmak çok acı geliyordu. Ben de bütün sene dua ettim: Allahım ben tatile çıkana kadar yaz gelmesin.

Bu kadar güçlü olduğumu valla bilmiyordum, billa bilmiyordum. Ama dersimi aldım, seneye yine buna benzer bir şey dilemek zorunda kalırsam dileğimi biraz daha geliştireceğim: hafta sonları hava güzel olsun, tatil yörelerinde mevsim ne olması gerekiyorsa o olsun gibi detayları ekleyeceğim. Söz veriyorum!

Madem yaz gelmedi, eski fotolardan biriyle idare edelim, anılarımız canlansın, içimiz açılsın:


2 yorum:

  1. harika bir yazı :) çok doğal yazıyorsun ve okurken hiç sıkılmıyorum içtenliğin için teşekkür ederim :)

    seni bloguma beklerim :) http://makyajformulleri.blogspot.com.tr/

    bu da yeni başlatığım blog keşif etkinliğimin linki -> http://makyajformulleri.blogspot.com.tr/2015/06/blog-kesif-etkinligi.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, cok sekersin. Başka bir iyi olacak hastanın ayağına doktor gelmesi mucizesi yaşıyorum şu an. Makyajla ilgili bir şeyler öğrenmek tam da aradığım şeydi. Blogunu merakla izleyeceğim :)

      Sil