7 Eylül 2015 Pazartesi

Sakız Adası Plajları ve Gezi Programı - 2

Dün ilk kısmını yazdığım programımızın ikinci bölümüyle karşınızdayım.

3. gün: Glari Plajı, Agios Isidoros, Langada, Nagos Plajı

Bugün biraz kuzeye doğru gidelim diyoruz. İlk durağımız fotoğraflarına bayıldığımız Glari Plajı. Sakız merkeze çok yakın bu plajın aşağıdaki fotoğraflarına siz de bakın, siz de bayılın:




Görüntü çok güzel lakin atalarımız ne demiş: ben güzele güzel demem güzel sıcak olmadıkça. Plajın sağ tarafından denize dökülen buzzzzz gibi bir tatlı su var burada. Açığa gittikçe su biraz ılıklaşıyor ama özellikle sahile yakın bir şerit var ki buzzzzzz.

Biz beyimlen soğuk deniz sevmeyiz, deniz böyle sıcacık olacak ki suya girince en az bir saat çıkmayalım. Bu plajda da biraz yüzüp frappelerimizi içtikten sonra dedik ki burası bizi açmaz yola devam.

Atladık beyaz şimşeğe, kuzeye doğru başladık gitmeye. Benim yine fotoğraflarını görüp merak ettiğim Agios İsidoros tabelasını görür görmez saptık yoldan. Bir süre gittik gittik ve karşımıza çıkana bakın hele:


Yolun sonunda gördüğünüz bir kilise. Kapalıydı. Ama insanlar orada denize girip kilisenin gölgesinde oturuyorlardı. Bir caminin önünde denize girilip gölgesine oturulduğunu düşündüm de bir an neler olabileceğinden korktum.

Öğle yemeği saati yaklaşırken biz yolumuza devam etmeye karar verdik. İstikamet Langada. Burası denize dökülen deresi, sandalları, kutu gibi evleriyle şirin bir balıkçı köyü:

Langada köprüsünde ben


Karnımızı bir güzel doyurduktan sonra günün kalanında deniz keyfimizi ifa etmek üzere daha da kuzeye yollandık ve Nagos Plajı'na geldik. Bir duvarın dibinde bulduğumuz gölgeye havlularımızı yayıp cup denize. Buradaki suyun ısısı tam bize göreydi. Saatlerce balıkları kovaladıktan sonra, plajdaki kafeden aldığımız biralarımızla, ayaklarımız suyun içinde kendimiz taşların üzerinde gel keyfim gel yaptık.


4. gün: Kambos, Citrus Müzesi, Agia Fotini

Sabah kahvaltıdan sonra büyük malikaneleri ve portakal bahçeleri ile ünlü Kambos'a gidip İz Tv'deki Wilco'nun belgeselinde gördüğüm Narenciye Müzesi Citrus'a yollanıyoruz. Elbette ben Wilco kadar ünlü olamadığım için kimse bana müzede özel tur teklif etmedi, "ölümü gör şunun da tadına bak" diye portakal, sakız bilumum reçelleri önüme dizmedi. 1,5 euro verip biletlerimizi alıp müzeyi kendimiz gezdik.

Müzede ne vardı derseniz portakal toplamakta kullanılan sepet, merdiven, tırmık gibi tarım malzemeleri, portakal ambalaj kağıtları, eski ev eşyaları ve Eugene Delacroix' nın Sakız Katliamı resmi derim. Resim ne alaka demeyin, PR böyle bir şey.

Şimdi o kadar da haksızlık etmeyeyim, aşağıdaki fotoda gördüğünüz insan figüründeki bir kaç alet edevat da sergilenenler arasındaydı.


Yaklaşık bir saat kadar müze, malikane, avlu, bahçe gezimizden sonra günün kalanında bol bol yüzmek ve boş boş yatmak üzere Agia Fotini plajında konuşlandık.

Agia Fotini
5. gün: Limnia

Sakız'daki son günümüzde sabah beyimin tüm valizleri ve benim bir çantacığımı beyaz şimşeğimize yükleyerek yola koyulup son deniz keyfimizi ifa etmek üzere Limnia'ya doğru yola koyuluyoruz.

Sakız merkezden Volissos yönüne doğru yol almaya başlıyoruz. Önümüzde aşmamız gereken dağlar var. Kıvrıla, kıvrıla, kıvrıla bir dağın zirvesine ulaşıyoruz, işte manzara aşağıda:

Sakız ayaklarımın altında, Çeşme karşımda
Bir kaç dakika manzaranın tadını çıkardıktan sonra yola devam ediyoruz ve otelimizden çıktıktan tam bir saat sonra Limnia'ya varıyoruz. İşte size Mr. Theodore'dan öğrendiğimiz bir ipucu, Limnia sahile vardıktan sonra herkes gibi sağa değil sola devam edin, bir kaç yüz metre sonra ağaçların altında sessiz sakin bir plaja varacaksınız. Bütün gün keyif yapmak için uygun bir plaj:


Burada bir kaç saat deniz keyfi yaptıktan sonra, güzel de bir yemek yiyerek dönüş yolculuğumuz için Sakız merkeze geri döndük.

5 gün boyunca nerede ne yedik, hangi restoranları öneriyorum? Tabii ki de arkası yarın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder